9 Nisan 2015 Perşembe

çocukluğumuzun uzak memleketi

Size artvinden bahsetmek istiyorum,çocukluğumuzda sıkça gittiğimiz yıllardır yolunu unutup bir türlü gidemediğimiz ama çokça özlediğimiz memleketimden..
çocukken annemizin peşine takılır uzuuun süren otobüs yolculuğundan helva haline dönmüş şekilde şavşata varır ordanda tekrar köy yollarına düşerdik,o gece nasıl uyuyakaldığımızı hatırlamaz,sabah enerji patlamasıyla uyanırdık, ver elini çayır çimen.







Ee karadeniz bu önce hırçın yağan yağmur, ardından açan güneş; sislerin arasından rengarenk çiçekler gibi açan gökkuşaklarını sayardık,yağmur hep mutluydu karadenizde, sis olurdu hep,dağların tepeleri  puslu,yağmur sonrası havada ladin ve köknar ağaçlarından yayılan güzelim reçine  ve çam kokusu toprağın tertemiz kokusuna karışırdı,bu kokuyu hala duyumsuyorum ve özlüyorum, kuzenimle birlikte yağmur sonrası nadir ve kıymetli zamanlarda kötü kıyafetlerimizi giyip büyükbabamla ormana çam sakızı toplamaya giderdik.köknar,çam,ladin ağaçlarının içinden geçer burnumuzu sızlatan ormanın kokusunda yürürdük, sakızlar yağmur sonrası ağaçların üzerinde parıldar,büyükbabam yaşından beklenmeyecek çeviklikle ağaçlara tırmanır bize sakız sisiplerini toplar,kuzenimle aramızda paylaşırdık,çok kıymetli şeylermiş gibi davranırdık topladığımız sakızlara,bizim için öyle değerliydiki; mutluyduk, güzel günlerdi.


özellikle yaylaya çıkınca çok uzaktan çağıldayan bir dere yada şelale sesi duyar gibi olurduk, bu uzaklarda yağan yağmurun sesi olurdu hep, gökyüzüne bulutlara o kadar yakındık ki,yağmur bize çok önceden sesiyle geleceğini haber verir gibiydi.






yayladaki çeşmelerden akan buz gibi kaynak suyu ile elimizi yüzümüzü yıkarken acı çeker,ellerimizi,yüzümüzü kıpkırmızı ederdik,yaylaya giderken kalın kıyafetlerimizi giyer,yaz ortasında soba yakıp ısınırdık,o sobanın üstünde pişen lezzetli çaydan bir daha içmedim.

gece hiç yağmur yağmamış olsada sabah otların çiçeklerin üzeri çise olur biz koştururken pantolanlarımız ıslanırdı,olmamış meyvelere hükmümüz çoktu,ne zaman olacak bu elmalar diye düşünüp beklemez,ham haliyle onları koparıp bir güzel yerdik,her gün dut,kiraz,yaz armudu,yaz elması yemekten bağırsaklarımızı bozar,ama halimizden hiç şikayet etmezdik.çüçüllerin peşinde koşar,annelerini sinirlendirmeye bayılırdık,sıcak ekmekte,yeni pişmiş ketede hep iştahlarımız kabarır, bi türlü doymak bilmezdik,tek başına sıcak ekmek bile çok tatlıydı, heleki anneannemin küçük porsiyonluk uzun ekmekleri..çam sakızı ile sigara tüttüren annemi,yengemi izler çam sakızı ve sigara ikilisinin birarada nasıl bu kadar lezzetli olabileceğini anlamaya çalışırdık, anneannemin çok güzel bir bostanı vardı,bakımlı bir bahçeydi,her türlü sebze yetiştirirdi anneannem ,bahçedeki salkım salkım meskalları (frenk üzümü) yemekten midemiz yanardı.


frenk üzümü, artvinde meskal


küçük bir mezarlık vardı anneannemlere yakın; küçük,şekilsiz taşlar kondurulmuş kimsesizler mezarı gibi sade bir mezarlıktı burası,korkutmazdı ama hüzün verirdi,yalnızlık hissettirirdi.


örtüler güğümler alıp aşağıki bahçeye giderdik,bahçenin adı yoktu,biz aşağıki bahçe derdik; birisi dut ağacına çıkar silkeler,bizlerde dut yağmuru altında hem toplar hemde karnımız şişene kadar dut yerdik,dere vardı o bahçede,küçük bir dere..dut ağaçları o kadar büyüktüki o bahçeyi düşününce bile içimi bir serinlik kaplıyor; ışık süzmeyen, dere çağıltısının rüzgarın sesine karıştığı bir bahçeydi,çok severdim oraya gitmeyi.günlerimiz çarçabuk ve bir o kadar da mutlu geçerdi.




 ve tatil biterdi, eve dönme vakti..defalarca baştan sona manzarayı gözlerimle tarayıp ezberlemeye çalıştığımı, unutmaktan korktuğumu hatırlıyorum ama nafile doğa unutturmuyor ki zaten kendini,çocukken doğada yaptığım herşeyi kokusuyla,dokusuyla birlikte hatırlamam mümkün, mümkün ki şu an bunları hissederek yazabiliyorum.çocukluğumuz da başkaydı eskiden doğada çocuk olmakta başka,yüzümüzden sağlık fışkırırdı,oyuncaklarımız yoktu ama bedenlerimiz vardı; doğaya yani özüne dönmüş hisseden mutlu hareket halinde bedenlerimiz eller,bacaklar,kollar,kafalar vardı,ağaçlar,kuşlar,toprak ve su vardı,sürekli kafalarımızı okşayan eller vardı, birde deliler gibi koştururken attığımız çığlık dolu kahkahalarımız..


                                                                                                                                                                            yün bereli penguen







1 yorum:

  1. Dostum sanki beni anlatmışsın. Yaşağıdığımız, hissettiğimiz her şey aynı. Güzel yazı tebrik ederim.

    YanıtlaSil