Size artvinden bahsetmek
istiyorum,çocukluğumuzda sıkça gittiğimiz yıllardır yolunu unutup bir türlü
gidemediğimiz ama çokça özlediğimiz memleketimden..
çocukken annemizin peşine takılır
uzuuun süren otobüs yolculuğundan helva haline dönmüş şekilde şavşata varır
ordanda tekrar köy yollarına düşerdik,o gece nasıl uyuyakaldığımızı hatırlamaz,sabah
enerji patlamasıyla uyanırdık, ver elini çayır çimen.
Ee karadeniz bu önce hırçın yağan yağmur, ardından açan güneş; sislerin arasından rengarenk çiçekler gibi
açan gökkuşaklarını sayardık,yağmur hep mutluydu karadenizde, sis olurdu hep,dağların tepeleri puslu,yağmur sonrası havada ladin ve köknar ağaçlarından yayılan güzelim
reçine ve çam kokusu toprağın tertemiz
kokusuna karışırdı,bu kokuyu hala duyumsuyorum ve özlüyorum, kuzenimle birlikte
yağmur sonrası nadir ve kıymetli zamanlarda kötü kıyafetlerimizi giyip büyükbabamla
ormana çam sakızı toplamaya giderdik.köknar,çam,ladin ağaçlarının içinden geçer
burnumuzu sızlatan ormanın kokusunda yürürdük, sakızlar
yağmur sonrası ağaçların üzerinde parıldar,büyükbabam yaşından beklenmeyecek
çeviklikle ağaçlara tırmanır bize sakız sisiplerini toplar,kuzenimle aramızda
paylaşırdık,çok kıymetli şeylermiş gibi davranırdık topladığımız sakızlara,bizim
için öyle değerliydiki; mutluyduk, güzel günlerdi.
özellikle yaylaya çıkınca çok
uzaktan çağıldayan bir dere yada şelale sesi duyar gibi olurduk, bu uzaklarda yağan
yağmurun sesi olurdu hep, gökyüzüne bulutlara o kadar yakındık ki,yağmur bize
çok önceden sesiyle geleceğini haber verir gibiydi.
yayladaki çeşmelerden akan buz gibi kaynak
suyu ile elimizi yüzümüzü yıkarken acı çeker,ellerimizi,yüzümüzü kıpkırmızı
ederdik,yaylaya giderken kalın kıyafetlerimizi giyer,yaz ortasında soba yakıp
ısınırdık,o sobanın üstünde pişen lezzetli çaydan bir daha içmedim.
gece hiç yağmur yağmamış olsada sabah otların çiçeklerin üzeri çise olur biz koştururken pantolanlarımız ıslanırdı,olmamış meyvelere hükmümüz çoktu,ne zaman olacak bu elmalar diye düşünüp beklemez,ham haliyle onları koparıp bir güzel yerdik,her gün dut,kiraz,yaz armudu,yaz elması yemekten bağırsaklarımızı bozar,ama halimizden hiç şikayet etmezdik.çüçüllerin peşinde koşar,annelerini sinirlendirmeye bayılırdık,sıcak ekmekte,yeni pişmiş ketede hep iştahlarımız kabarır, bi türlü doymak bilmezdik,tek başına sıcak ekmek bile çok tatlıydı, heleki anneannemin küçük porsiyonluk uzun ekmekleri..çam sakızı ile sigara tüttüren annemi,yengemi izler çam sakızı ve sigara ikilisinin birarada nasıl bu kadar lezzetli olabileceğini anlamaya çalışırdık, anneannemin çok güzel bir bostanı vardı,bakımlı bir bahçeydi,her türlü sebze yetiştirirdi anneannem ,bahçedeki salkım salkım meskalları (frenk üzümü) yemekten midemiz yanardı.
küçük bir mezarlık vardı anneannemlere yakın; küçük,şekilsiz taşlar kondurulmuş kimsesizler mezarı gibi sade bir mezarlıktı burası,korkutmazdı ama hüzün verirdi,yalnızlık hissettirirdi.
gece hiç yağmur yağmamış olsada sabah otların çiçeklerin üzeri çise olur biz koştururken pantolanlarımız ıslanırdı,olmamış meyvelere hükmümüz çoktu,ne zaman olacak bu elmalar diye düşünüp beklemez,ham haliyle onları koparıp bir güzel yerdik,her gün dut,kiraz,yaz armudu,yaz elması yemekten bağırsaklarımızı bozar,ama halimizden hiç şikayet etmezdik.çüçüllerin peşinde koşar,annelerini sinirlendirmeye bayılırdık,sıcak ekmekte,yeni pişmiş ketede hep iştahlarımız kabarır, bi türlü doymak bilmezdik,tek başına sıcak ekmek bile çok tatlıydı, heleki anneannemin küçük porsiyonluk uzun ekmekleri..çam sakızı ile sigara tüttüren annemi,yengemi izler çam sakızı ve sigara ikilisinin birarada nasıl bu kadar lezzetli olabileceğini anlamaya çalışırdık, anneannemin çok güzel bir bostanı vardı,bakımlı bir bahçeydi,her türlü sebze yetiştirirdi anneannem ,bahçedeki salkım salkım meskalları (frenk üzümü) yemekten midemiz yanardı.
![]() |
frenk üzümü, artvinde meskal |
küçük bir mezarlık vardı anneannemlere yakın; küçük,şekilsiz taşlar kondurulmuş kimsesizler mezarı gibi sade bir mezarlıktı burası,korkutmazdı ama hüzün verirdi,yalnızlık hissettirirdi.
örtüler güğümler alıp aşağıki
bahçeye giderdik,bahçenin adı yoktu,biz aşağıki bahçe derdik; birisi dut ağacına çıkar silkeler,bizlerde dut yağmuru altında
hem toplar hemde karnımız şişene kadar dut yerdik,dere vardı o bahçede,küçük
bir dere..dut ağaçları o kadar büyüktüki o bahçeyi düşününce bile içimi bir
serinlik kaplıyor; ışık süzmeyen, dere çağıltısının rüzgarın sesine karıştığı bir bahçeydi,çok severdim oraya gitmeyi.günlerimiz çarçabuk ve bir o kadar da mutlu geçerdi.
ve tatil biterdi, eve dönme vakti..defalarca baştan sona manzarayı gözlerimle tarayıp ezberlemeye çalıştığımı, unutmaktan korktuğumu hatırlıyorum ama nafile doğa unutturmuyor ki zaten kendini,çocukken doğada yaptığım herşeyi kokusuyla,dokusuyla birlikte hatırlamam mümkün, mümkün ki şu an bunları hissederek yazabiliyorum.çocukluğumuz da başkaydı eskiden doğada çocuk olmakta başka,yüzümüzden sağlık fışkırırdı,oyuncaklarımız yoktu ama bedenlerimiz vardı; doğaya yani özüne dönmüş hisseden mutlu hareket halinde bedenlerimiz eller,bacaklar,kollar,kafalar vardı,ağaçlar,kuşlar,toprak ve su vardı,sürekli kafalarımızı okşayan eller vardı, birde deliler gibi koştururken attığımız çığlık dolu kahkahalarımız..
yün bereli penguen
ve tatil biterdi, eve dönme vakti..defalarca baştan sona manzarayı gözlerimle tarayıp ezberlemeye çalıştığımı, unutmaktan korktuğumu hatırlıyorum ama nafile doğa unutturmuyor ki zaten kendini,çocukken doğada yaptığım herşeyi kokusuyla,dokusuyla birlikte hatırlamam mümkün, mümkün ki şu an bunları hissederek yazabiliyorum.çocukluğumuz da başkaydı eskiden doğada çocuk olmakta başka,yüzümüzden sağlık fışkırırdı,oyuncaklarımız yoktu ama bedenlerimiz vardı; doğaya yani özüne dönmüş hisseden mutlu hareket halinde bedenlerimiz eller,bacaklar,kollar,kafalar vardı,ağaçlar,kuşlar,toprak ve su vardı,sürekli kafalarımızı okşayan eller vardı, birde deliler gibi koştururken attığımız çığlık dolu kahkahalarımız..
yün bereli penguen
Dostum sanki beni anlatmışsın. Yaşağıdığımız, hissettiğimiz her şey aynı. Güzel yazı tebrik ederim.
YanıtlaSil