suyla oynamayı çok seviyorum, hep sevdim,annem küçük kaplara daha önce hiç görmediğim birşeyler koyar, su doldurur önüme koyardı, her tarafımı ıslatıp sıkılana kadar oynardım, kitap okurdu annem bana, ben sayfaları tam çeviremediğimden yırtardım, babam yapıştırıp tekrar verirdi bana. parka bahçeye götürürlerdi beni, annem bana ağaçlardan, gökyüzünden, kuşlardan, böceklerden bahsederdi.
biliyormusunuz çiçekleri
çok severim ben annemde çok sever, onların renklerinden, desenlerinden, güzelliklerinden
bahseder; doğada olmanın iyi hissettirdiğini anlatır bana hep. herşeye dokunmak
isterim ben, içimdeki merak duygusu geçmez yoksa, bazı çocuklar toprağın üstünde
gezen şeylerden, böceklerden hoşlanmaz oysa benim için onlara dokunmak çok
anlamlı, bir keresinde büyük bir tırtıl gösterdi annem bana,’aç tırtıl’
hikayesindeki tırtıla çok benziyordu annem dokunmak istemedi sanırım pek
hoşlanmıyor,zarar vermediğim sürece elime alabileceğimi söyledi,ellerime aldım
o küçük tırtılı ve sırtını okşadım, anneme baktım eğer yüzü gülmeseydi o
tırtılı sevmek istemeyecektim belkide, eğlencelidir benim annem, beni mutlu
eden, adının dünya olduğunu öğrendiğim yeni yer hakkında bir sürü şey öğrenirim sayesinde, hala öyle biliyormusunuz. televizyonu hiç sevmez annem oysa ben
seviyorum, babamda seviyor sanırım o yüzden bazen annem bana ve babama tatlı
sert kızıp kapatıveriyor benim neşeli eğlence kutumu, ama sonrasında bizi mutlu
edecek oyunlar buluveriyor hemen, bizde babamla mecburen katılıyoruz ama
eğleniyoruz da elimizde olmadan, sonucunun ne olacağını biliyor annem çok komik
diğilmi. küçük ailemle birlikte vakit geçirmek ne kadar da tatlıymış, bitmesini istemediğim şekerlerim gibi.
tam bir sene önce kreş dedikleri
(dedem kreş okulu diyor ), çok çocuk ve bu çocukları etrafına toplamış bir sürü
büyük insanın olduğu bir yere gitmeye başladık annemle birlikte, ha birde
değişik oyuncaklar ve kitaplar da vardı orda, yemek te yeniliyordu. tanımadığım
çocuklarla aynı masaya oturup kahvaltı ediyorduk, sürekli yere çatal ve
kaşıklarımızı, zeytin tanelerimizi düşürüyorduk, tabi yediklerimizden kıyafetlerimiz de
nasipleniyordu.
ilk zamanlar annem hep
yanımdaydı, onun yanımda olması ne güzeldi, sevdiklerimin yanımda olması huzur
demekti. sonraları annem beni yalnız bırakmaya başladı kreşte, beni terk etti
sandım, meğerse ben dünyaya gelmeden önce annemin bir işi varmış benim için uzun
bir süre işe gitmemiş ve artık yeniden başlaması gerekiyormuş. çok ağladım her
defasında her gün ağladım, ağladım. ben ağlarken o bana gülümsüyordu, o
gülümseyişlerin altında saklanmış ağlama seslerini duyar gibi olurdum bazen ama
gülümsemesine inanmak gelirdi içimden, bazen gün içerisinde annem aklıma düşüp onu çokça özleyince annemin dediğini hatırlarım; ‘beni özlediğini hissettiğin anda bilki
seni düşünüyorum ve bende seni özlüyorum’.. artık alıştım arkadaşlarımı, öğretmenlerimi
özellikle Şeyma öğretmenimi çok seviyorum ama en çokta kız
arkadaşlarımı, annemin yada babamın beni bırakıp gitmediklerini biliyorum
artık, biliyorum onlar beni çok seviyor,güveniyorum onlara, minicik, küçücük
çekirdek ailemi seviyorum, bu yüzden uyumadan önce onlara sürekli ‘iyiki varsın’
diyorum, şapur şupur öpüyorum, bebekken kumru derdi dedem bana, kumru kuşu gibi
sesler çıkardığım içinmiş, şimdi ise bana ‘kuzi’ diyor, bu yüzden bulduğum
küçük bir çakıltaşına bende ‘kuzi’ diyorum küçük olduğu için ve onu çok sevdiğim
için..
haaa söylemişmiydim
annem sonbaharı, sarı, kırmızı yaprakları, kozalakları, meşe palamutlarını çok
sever birde çakıltaşlarını, banada bunları sevmeyi öğretti, annem deniz
kenarından bir sürü çakıltaşı toplamış, onlarla oynamak ne kadarda güzelmiş, annem
bana oyuncak almaz, bende pek sevmem zaten, bir tane bebeğim var, ben 7
aylıkken anneannem almış ,adını da annem koymuş, Ayşe.. diğer hediye gelen
bebeklerin ve oyuncakların hepsini benim yaşımda olan ama oyuncağı olmayan çocuklara
vermiş annem, ne güzel değilmi.. annem bana boyalar alır değişik şekillerde ve
renklerde bir sürü boyam var benim, tombala oynarız birlikte, değişik
şekillerin yer aldığı tombalalarımla vakit geçirmekten, böcek nasıl yolunu
bulacak türü labirent oyunlarından ( ki böceğin yolunu ve evini bulması benim
için çok önemli, annesini özlemiştir belki), eşleştirme yapmaktan, sevdiğim
şarkılarda kuzucuklarımla dans etmekten, hamur yoğurmaktan, boyama
yapmaktan, küçük makasımla birşeyler kesmekten ve en çokta annemin bana aldığı o
güzel, eğlenceli, komik kitapları dinlemekten hoşlanırım, babamda çok güzel kitap
okur bana. en sevdiğim kitaplarımı söyleyimmi; değnek adam, yaramaz bebeğin
maceraları, ektiğim tohumdan dinazor çıktı, köpekler bale yapmaz, küçük pembe
yatağım, muhteşem balkabağı evi, gergedanlar krep yemez, böğürtlen cini ve sarı gaga. öyle güzel resimleri varki kitaplarımın, onlara
bakınca mutlu oluyorum.
Bazen kendimi hiç iyi
hissetmiyorum, bir fırtına çöküyor içime sanki; ne istediğimi bilmiyorum,bir
karar veriyorum sonra vazgeçiyorum, ne istediğimi anlayamıyorum, bu durum beni
çok sinirlendiriyor ve üzüyor o yüzden bazen sebepsiz uzun ağlamalarım ve
tutturmalarım oluyor, sevdiklerimi de üzüyorum sanırım, onlarda ne yapacaklarını
bilemiyorlardı en başlarda ama artık durumu kanıksadılar, beni kendi halime
bırakıp sessiz kalıyorlar bende sakinleşince gidip sarılıyorum anneme yada
babama. buna 3 yaş sendromu diyorlarmış bilmiyorum, karışık duygular yaşıyorum o
anlarda ve enerjimi, hırsımı ağlayıp öfke nöbeti yaşayarak birazda olsa
atabiliyorum, büyüme sancıları bunlar, bedenim, algılarım, beynim, düşüncelerim
herşey büyüyor ve bu sancılar beni kıvrandırıyor sanırım, lütfen benim için
sabredermisiniz bir süre daha.
Teşekkür ederim.
özellikle ben yaşamlarına girdikten sonra
değiştiğini ve sabrederek mutlu olmayı öğrendiğini söyleyen anneme ve beni
karnında yatıştırmayı ve uyutmayı başarabilen gülümseyen bakışlı babama.
İyiki varsınız.
yün bereli penguen