19 Kasım 2015 Perşembe

Adım Zülal,


Dünyaya yani siz insanların arasına katılalı tam 3 sene oldu, bu durum beni 3 yaşında yapıyor. doğduğumdan beri annem ve babam yanımda, babam bazen kısa süreliğine bir yerlere gidip tekrar eve dönüyordu ben bebekken; çalışması gerekiyormuş ama annem hep yanımdaydı, onun sıcak, güvenli göğsünde uyudum hep, karnım acıkınca bana yiyecek verdi, susadığımda su. sıkıntılı hissettiğim anlarda söylediği tatlı, ılık sesiyle söylediği ninni ve şarkılarla gülümsetti beni; ben gülünce o daha çok gülüyordu, ne büyük bir hazdı karşılıklı  gülüşmek annemle.ben bebekken annem müzikle dans ederdi, ben yürüyemiyordum henüz ama ellerimi ve kollarımı sallayarak garip  sesler çıkararak onun dansına eşlik ederdim, yuvarlanırdım, bu çok eğlenceliydi.

suyla oynamayı çok seviyorum, hep sevdim,annem küçük kaplara daha önce hiç görmediğim birşeyler koyar, su doldurur önüme koyardı, her tarafımı ıslatıp sıkılana kadar oynardım, kitap okurdu annem bana, ben sayfaları tam çeviremediğimden yırtardım, babam yapıştırıp tekrar verirdi bana. parka bahçeye götürürlerdi beni, annem bana ağaçlardan, gökyüzünden, kuşlardan, böceklerden bahsederdi.






biliyormusunuz çiçekleri çok severim ben annemde çok sever, onların renklerinden, desenlerinden, güzelliklerinden bahseder; doğada olmanın iyi hissettirdiğini anlatır bana hep. herşeye dokunmak isterim ben, içimdeki merak duygusu geçmez yoksa, bazı çocuklar toprağın üstünde gezen şeylerden, böceklerden hoşlanmaz oysa benim için onlara dokunmak çok anlamlı, bir keresinde büyük bir tırtıl gösterdi annem bana,’aç tırtıl’ hikayesindeki tırtıla çok benziyordu annem dokunmak istemedi sanırım pek hoşlanmıyor,zarar vermediğim sürece elime alabileceğimi söyledi,ellerime aldım o küçük tırtılı ve sırtını okşadım, anneme baktım eğer yüzü gülmeseydi o tırtılı sevmek istemeyecektim belkide, eğlencelidir benim annem, beni mutlu eden, adının dünya olduğunu öğrendiğim yeni yer hakkında bir sürü şey öğrenirim sayesinde, hala öyle biliyormusunuz. televizyonu hiç sevmez annem oysa ben seviyorum, babamda seviyor sanırım o yüzden bazen annem bana ve babama tatlı sert kızıp kapatıveriyor benim neşeli eğlence kutumu, ama sonrasında bizi mutlu edecek oyunlar buluveriyor hemen, bizde babamla mecburen katılıyoruz ama eğleniyoruz da elimizde olmadan, sonucunun ne olacağını biliyor annem çok komik diğilmi. küçük ailemle birlikte vakit geçirmek ne kadar da tatlıymış, bitmesini istemediğim şekerlerim gibi.


tam bir sene önce kreş dedikleri (dedem kreş okulu diyor ), çok çocuk ve bu çocukları etrafına toplamış bir sürü büyük insanın olduğu bir yere gitmeye başladık annemle birlikte, ha birde değişik oyuncaklar ve kitaplar da vardı orda, yemek te yeniliyordu. tanımadığım çocuklarla aynı masaya oturup kahvaltı ediyorduk, sürekli yere çatal ve kaşıklarımızı, zeytin tanelerimizi düşürüyorduk, tabi yediklerimizden kıyafetlerimiz de nasipleniyordu.

ilk zamanlar annem hep yanımdaydı, onun yanımda olması ne güzeldi, sevdiklerimin yanımda olması huzur demekti. sonraları annem beni yalnız bırakmaya başladı kreşte, beni terk etti sandım, meğerse ben dünyaya gelmeden önce annemin bir işi varmış benim için uzun bir süre işe gitmemiş ve artık yeniden başlaması gerekiyormuş. çok ağladım her defasında her gün ağladım, ağladım. ben ağlarken o bana gülümsüyordu, o gülümseyişlerin altında saklanmış ağlama seslerini duyar gibi olurdum bazen ama gülümsemesine inanmak gelirdi içimden, bazen gün içerisinde annem aklıma düşüp onu çokça özleyince annemin dediğini hatırlarım; ‘beni özlediğini hissettiğin anda bilki seni düşünüyorum ve bende seni özlüyorum’.. artık alıştım arkadaşlarımı, öğretmenlerimi özellikle Şeyma öğretmenimi çok seviyorum ama en çokta kız arkadaşlarımı, annemin yada babamın beni bırakıp gitmediklerini biliyorum artık, biliyorum onlar beni çok seviyor,güveniyorum onlara, minicik, küçücük çekirdek ailemi seviyorum, bu yüzden uyumadan önce onlara sürekli ‘iyiki varsın’ diyorum, şapur şupur öpüyorum, bebekken kumru derdi dedem bana, kumru kuşu gibi sesler çıkardığım içinmiş, şimdi ise bana ‘kuzi’ diyor, bu yüzden bulduğum küçük bir çakıltaşına bende ‘kuzi’ diyorum küçük olduğu için ve onu çok sevdiğim için..





haaa söylemişmiydim annem sonbaharı, sarı, kırmızı yaprakları, kozalakları, meşe palamutlarını çok sever birde çakıltaşlarını, banada bunları sevmeyi öğretti, annem deniz kenarından bir sürü çakıltaşı toplamış, onlarla oynamak ne kadarda güzelmiş, annem bana oyuncak almaz, bende pek sevmem zaten, bir tane bebeğim var, ben 7 aylıkken anneannem almış ,adını da annem koymuş, Ayşe.. diğer hediye gelen bebeklerin ve oyuncakların hepsini benim yaşımda olan ama oyuncağı olmayan çocuklara vermiş annem, ne güzel değilmi.. annem bana boyalar alır değişik şekillerde ve renklerde bir sürü boyam var benim, tombala oynarız birlikte, değişik şekillerin yer aldığı tombalalarımla vakit geçirmekten, böcek nasıl yolunu bulacak türü labirent oyunlarından ( ki böceğin yolunu ve evini bulması benim için çok önemli, annesini özlemiştir belki), eşleştirme yapmaktan, sevdiğim şarkılarda kuzucuklarımla dans etmekten, hamur yoğurmaktan, boyama yapmaktan,  küçük makasımla birşeyler kesmekten ve en çokta annemin bana aldığı o güzel, eğlenceli, komik kitapları dinlemekten hoşlanırım, babamda çok güzel kitap okur bana. en sevdiğim kitaplarımı söyleyimmi; değnek adam, yaramaz bebeğin maceraları, ektiğim tohumdan dinazor çıktı, köpekler bale yapmaz, küçük pembe yatağım, muhteşem balkabağı evi, gergedanlar krep yemez, böğürtlen cini ve sarı gaga. öyle güzel resimleri varki kitaplarımın, onlara bakınca mutlu oluyorum.

Bazen kendimi hiç iyi hissetmiyorum, bir fırtına çöküyor içime sanki; ne istediğimi bilmiyorum,bir karar veriyorum sonra vazgeçiyorum, ne istediğimi anlayamıyorum, bu durum beni çok sinirlendiriyor ve üzüyor o yüzden bazen sebepsiz uzun ağlamalarım ve tutturmalarım oluyor, sevdiklerimi de üzüyorum sanırım, onlarda ne yapacaklarını bilemiyorlardı en başlarda ama artık durumu kanıksadılar, beni kendi halime bırakıp sessiz kalıyorlar bende sakinleşince gidip sarılıyorum anneme yada babama. buna 3 yaş sendromu diyorlarmış bilmiyorum, karışık duygular yaşıyorum o anlarda ve enerjimi, hırsımı ağlayıp öfke nöbeti yaşayarak birazda olsa atabiliyorum, büyüme sancıları bunlar, bedenim, algılarım, beynim, düşüncelerim herşey büyüyor ve bu sancılar beni kıvrandırıyor sanırım, lütfen benim için sabredermisiniz bir süre daha.

Teşekkür ederim.

özellikle ben yaşamlarına girdikten sonra değiştiğini ve sabrederek mutlu olmayı öğrendiğini söyleyen anneme ve beni karnında yatıştırmayı ve uyutmayı başarabilen gülümseyen bakışlı babama.

İyiki  varsınız.




                                                                                                           yün bereli penguen



















17 Kasım 2015 Salı



Bugün ne kadarda güneşe benziyorsun, benim güneşime. yüzün gülümseme. kaçamak cevaplar gibi yanılgılı sebepler sunuyor bana, kausu çözmüşsün gibi bir rahatlık seziyorum göz bebeklerinde. ağlamaklı gülümsemelerin yapışıyor yüzüme. gerçek ağlamalar gibi tuzlu bir hissiyat sunuyorsun bana. alıp almamak bana kalmış; senden gelen iyi birşeyde seni boş çevirecek değilim, susuyorsun ya diyorsunki ‘ağlayışıma eşlik et’ ama  kibarca diyorsun bunu, tüm nekaketinle..
olur diyorum, sorun etmiyorum gündelik  acıları. ağlarım seninle.


Büyüdüm ben belki bilmezsin, fotoğraflarıma bakınca gördüğün çizgilerim aynı, gülüşlerimde. çok derin bakarsan gülüşlerimden inebilirsin ruhuma, ruhumun değişen dansına eşlik edebilirsin. söylediklerime katılıyorsun artık sezinliyorum, ne kadarda serpilmişim diğilmi? egosantrik bir çocuk değilim artık, ilkel insanda değilim, beni zorluyor bazı birçok şeyler ve kendimi anlatmak ihtiyacı hasıl oluyor ne biliyim, bu da beni sürekli kendini anlatma derdine düşmüş insan belki egoist yapıyor. banane... biraz  egosantrikim, masumiyet telaşı çekmeyen çocuk gibi. yaz akşamlarında yağan yağmuru seviyorum ve yağmur yağıyor, ardından çıkan çift taraflı gökkuşağını seviyorum gökkuşakları beliriyor, içim çokça sıkıldığı bir gün ‘bişeymi olacak acaba diyorum’ insanlar ölüyor toplu olarak, acı beliriyor.
bunuda biliyorum, sezgilerim o kadar ayrıntıcı ki gündelik telaşlarımda sıkıntılı saatler geçiriyorum, nihayetinde radikal hissiyatçıklara kapatıyorum kendimi, sadece huzuru istiyorum şükretmeyi. bazende aşkta kaybolmak istiyorum, aşkı yastık edinip kendime uyumak istiyorum sadece.

aynı şeyi düşünüyor herkes; güneşe benzemediğini
herkes yanılıyor, sen güneşsin, benim tekil güneşim.





                                                                             yün bereli penguen